BELİRSİZLİK DÖNEMLERİNDE KURTULUŞUN
ROTASI: “NAKİT AKIŞ”
Değerli
Okuyucular,
Dunyanin
ekonomi gündeminde hali hazirda onemini
koruyan Avrupa kaynakli mali krizin gerek Turkiye ye, gerek dunyanin geri kalan
diger bolgelerine olan etkilerinin goruldugu bu zamanda, gerek her türlü
işletmede gerek kişisel yasantimizda karsilastigimiz onemli bir sorun hakkinda
basit bir cozumu sizlere paylasmak istemekteyiz. Bu paylasimi yaparken, Turkiye
ekonomisi gibi son yillarda son derece ciddi gelismeler gosteren bir ‘ornek”
ekonomiyi analizimizin ortasina koyup, gelisiminini gecmisten bu gune kadar ele
alarak, cozum ilacini bu cerceve ile aciklamak istiyoruz.
“Nakit Akış” ın Ekonomik Hayatımızdaki
Yeri ve Önemi…
Bilindiği
üzere ülkemiz, önceki dönemlerde de çeşitli çap ve ebatlarda ekonomik krizler
yaşamıştı. Ancak, yaşanılan bu krizlerin hiç biri 2001 yılında başlayan ve
yaklaşık 3 sene süren kriz kadar etkileyici ve öğretici olmadı.
Ülke
kaynaklarımızın doğru planlanamaması ve yönetilememesi nedeniyle gerçekleşen bu
kriz öncesi, ekonomimizin en önemli yıkıcı faktörü “Yüksek Enflasyon” du.
Öğlesine uzun bir zamandır enflasyon ile yaşadık ki, bu durumun getirdiği
şartlar, artık yaşamımızın bir parçası haline gelmişti. Zam, yüksek faiz, kur
artışı, gibi terimler, bizim için ekmek,
su gibi terimlerle eşit hale gelmişti. Kaynaklarımız sürekli erimekte ve gerek
kamunun borcu gerek özel sektörün borcu, gayri safi milli hâsılamızı neredeyse
yok etmekteydi. Doğal olarak, bu tür bir yaşam tarzı bizi 2001 ekonomik krizine
taşıdı. Ülkemizin tüm kurum kuruluş, işletme ve insanları krizle birlikte derin
bir sarsıntıya maruz kaldı.
Ancak,
herkes bu kriz sonrası şapkaları önüne koyarak düşünmeye ve bu krizin
nedenleri, etkileri ve sonuçları üzerine dersler çıkarmaya başladı. Sıkı para
politikası ve kamu harcamalarının kontrol altına alınması ile başlayan süreç
içerisinde tüm sektörler yeniden yapılanmaya ve kaynakları doğru planlamaya ve
yönetmeye başladı. Yani hepimiz çıkardığımız dersleri, artık uygulamaya
başladık.
Peki,
kriz öncesi ve kriz sonrası ortaya çıkan durumun şartları neydi? Neler bizler
için derinden ve kökten değişmişti?
Bu
sorulara vereceğimiz yanıt aslında bizi çok önemli bir yönetim metoduna
götürüyor. Şimdi hep birlikte bu değişimlere kısaca bir bakalım.
2001
krizi öncesi var olan enflasyonist ortamda, işletmeler için piyasa şartlarının
en önemli aktörlerini tanımladığımızda, aşağıdaki birbirini tetikleyen sürece ulaşıyoruz.
Yüksek Enflasyon
|
Para ve alım gücü sürekli
değer kaybediyor
|
Yüksek Faiz
|
Paranın elde etme maliyeti sürekli
yüksek kalıyor
|
Yüksek Zam
|
Maliyetlerdeki artış
baskısı nedeniyle işletmeler zam yapmak zorunda kalıyor
|
Kısa Vadeli Satış
|
Yüksek enflasyon nedeniyle
uzun vadeli satışlardaki fiyat farkının yüksek olması, böyle bir seçeneği
ortadan kaldırıyor
|
Stoklu Çalışma
|
Stok’un yerine koyma
maliyeti, hemen hemen her ay gelen zamlarla ciddi yüksekliğe sahip olması
nedeniyle işletmeler yüksek stokla çalışıyor.
|
Yüksek Maliyet
|
Girdi fiyatlarındaki artış
nedeniyle işletmeler sürekli maliyet artışı ile karşılaşıyor.
|
Sanal Kar
|
Sürekli maliyet baskısı,
sürekli zammı getiriyor. İşletmeler kendilerini koruma adına yüksek miktarda
stok tutmaya çalışıyor. Bu durum bir kar yaratıyormuş gibi görünse de aslında
bu kar enflasyon karşısında erimiş ve kağıt üzerinde kalmış bir kar oluyor.
|
Yüksek Vergi
|
Devlet karşılaştığı ciddi
faizler nedeniyle gelirlerini yüksek tutmaya çalışırken uyguladığı yüksek
vergi oranlarıyla gelir elde etmeye çalışıyor. Ancak, alınan reel vergi sanal
kar üzerinden olduğu için işletmeler çifte olumsuz etki ile karşılaşıyor
|
Yukarıdaki
süreç ise belirli bir zaman sonra içerisinden çıkılmaz bir kısır döngüye
dönüşüyordu. Aslına bakarsanız bu tablo
son derece vahim bir tablo haline gelmişti.
2001
krizi ile birlikte, devletin aldığı ciddi önlemler ve Avrupa Birliği üyelik
başvurusunun getirdiği tetiklemeler sonucu, ana sorun olan enflasyon ile
tarihimizin en önemli mücadelesi başladı. Gerek kamu, gerek özel sektör
alanlarında ve özellikle finans piyasalarındaki yapısal problemlerin üzerine gidilerek,
alt yapılar tamamen değiştirildi. Özellikle devletin de uygulamaya başladığı
“Enflasyon Muhasebesi”, en azından sanal karlar üzerinden vergi alınması
uygulamasını değiştirdi. Yeni uygulamalar, başlarda önemli sancılar
çektirmesine rağmen, 2004 yılından itibaren olumlu sonuçlar vermeye başladı. En
nihayetinde artık “canavar” diye nitelendirdiğimiz enflasyonu, iki haneli
oranların altına indirilmesi başarıldı.
Ancak,
bu yeni sıkı para politikalı dönem, o alıştığımız şartları baştan aşağıya
değiştirmeye de başlamıştı.
Yukarıdaki
vahim tablo, artık aşağıdaki tabloya doğru değişmeye ve yeni aktörler devreye
girmeye başlamıştı.
Düşük Enflasyon
|
Para ve alım gücü artık
eskisi kadar değer kaybetmiyor
|
Düşen Faiz
|
Paranın elde etme maliyeti
de hızla aşağılara çekiliyor.
|
Enflasyonun Altında Zam
|
Maliyetlerin artış baskısı
hafiflemeye başlayınca işletmeler, artık eskisi gibi zam yapamıyor. Geçmiş
dönemden gelen maliyetlerde ise geriye dönüş yaşanamadığı için aslında
maliyet baskısı bir nevi sadece durdurulmuş, daha küçük oranlara hapsolmuş
görünüyor.
|
Yoğun Rekabet ve Fiyatlarda
Geriye Doğru Hareket
|
Enflasyonu kontrol altına
alırken uygulanan sıkı para politikası talebi kıstığı için işletmeler
satışlarını arttırmak, hatta eski oranını korumak adına yoğun rekabet
ortamıyla karşılaşmaya başlıyor. Bu nedenle fiyatlarda geriye doğru bir
hareket başlıyor.
|
İhracata Yöneliş
|
İç piyasalardaki yoğun
rekabet nedeniyle çıkış yolu arayan firmalar eskisinden daha az karlarla
ihracatta dünya piyasalarında rekabete girmek zorunluluklarıyla karşılaşsalar
bile ihracatı arttırma çalışmaları yapmak zorunda kalıyor.
|
Orta ve Uzun Vadeli Satış
|
Enflasyonun düşmesi ve
paranın değer kaybının azalmasıyla birlikte, yoğun rekabet şartlarının
devreye girmesi işletmelerin satışlarını realize edebilmesi için orta ve uzun
vade vermesi dönemi başlıyor
|
Nitelikli Stok ile Çalışma
|
Artık stoğu elde tutma
maliyeti, yerine koyma maliyetinden daha pahallı olması nedeniyle çok stoklu
çalışmadan, daha az ve nitelikli stok ile çalışma şekline geçiliyor
|
Kalıcı Maliyet ve Üretimde
Verimlilik Çalışmaları
|
Bu geçiş döneminde önceki
dönemden gelen ve yüklü olarak işletmelerde kalan girdi maliyetleri (buradaki
en tetikleyici etken girdilerde dış piyasaya bağlı kalınmasıdır) artık
işletmelerin kalıcı maliyetle yaşaması ortamını sağlıyor. Bundan kurtulmaya
ve kar marjları daralmaya başlayan işletmeler, üretimde verimlilik
çalışmalarına başlıyor
|
Düşen Kar
|
Enflasyonun düşmesiyle
beraber gerileyen fiyatlar ama kalıcı maliyet faktörleri, üstüne üstlük uzun
vadeli satışın işletmelerce fonlanması nedeniyle kar oranlarında ciddi
gerilemeler başlıyor.
|
Düşen Vergi
|
Kar oranlarındaki azalış ve
düşük enflasyonlu ortamda doğal olarak vergi de düşmeye başlıyor.
|
Yukarıdaki
ikinci tablomuza baktığımızda, sistemin oturmasına kadar ki geçen sürecin de
aslında sancılı olduğunu ortaya koymaktadır. Ancak, alınan yapısal tedbirler,
ekonomideki kırılganlığı azaltmaya da başlamıştır. Artık piyasalar böylesine
ciddi bir ekonomik krizle karşılaşmayacaklardır.
Fakat
bu kez de dış piyasalar ve içerideki istikrarı bozucu ekonomi dışındaki diğer
kriz kaynakları nedeniyle zaman zaman belirsizlik ortamına
sürüklenebileceklerdir.
Ornegin,
ulkemizin ihracatinin onemli bir kismini gerceklestirdigi Avrupa Birligi’nde
yasanan ekonomik krizin, Avrupa’daki tuketici taleplerinin daralmasiyla
birlikte dolayli olarak ulkemizi de etkileyecegi aciktir.
Kirilganligin
azaldigi ve gecmise gore daha saglam ekonomik bir yapiya sahip ekonomimizin,
bolgemizdeki veya dunya uzerinde ortaya cikacak herhangi bir ciddi krizden
etkilenmemesi mumkun olmamaktadir. Bu nedenle, ekonomik belirsizlik kavrami
artik ulke ici sorunlarin disinda ulke disi sorunlarin etkilerini de karsilayan
bir yapiya donusmustur. Yeri ve turune gore farklilasmasina ragmen belirsizlik
artik tum dunya uzerinden yasanan bir gercektir.
Peki, tüm sektörler ve her çapta işletme
için belirsizlik döneminde en çok dikkat edilmesi gereken şey nedir?
Yanıtını hemen verebiliriz. “NAKİT
AKIŞ”….
Yani
“Tahsilât ve Ödeme” Dengesi…
Nakit
akış, yukarıdaki küçük tanımlamada da ifade edildiği üzere, aslında yapılacak tahsilâtların,
yapılacak ödemelerle çakıştırılması işleminden başka bir şey değildir. Tabii ki
bu kadar basit gibi görünse de birçok faktörün de dikkate alınması
gerekmektedir.
Bilindiği
gibi işletmeler “Kar” elde etmek için kurulur. Bu nedenle, genel işletme
yönetiminde asıl dikkat edilen, maliyetlerin belirlenmesi ve üzerine konulacak
karın tespiti ile birlikte satış fiyatının oluşturulmasıdır. Kısacası, kar
oranına bakılır. Yüksek kar elde edilecek bir işletmenin hiçbir zaman sıkıntı
çekmemesi gerekir gibi klişeleşmiş bir bakış açısı her zaman zihinlerde yer
bulur.
Bu
bir bakıma doğrudur ancak gerekli tüm şartların yerine oturmuş olması, yani
aksayan bir noktanın olmaması en önemli şarttır.
Modern
işletme biliminde, yoğun rekabetin var olduğu ve belirsizliklerin de
yaşanabildiği ortamlarda, sadece kar oranı odaklı bir yönetim biçiminin ciddi
sıkıntılar yaratabileceğiyle ilgili örnekler oldukça yoğun olarak tartışılmış
ve geçen süreç içerisinde yeni bir bakış açısının şekillenmesine neden
olmuştur. Bu bakış açısı da nakit akışıdır.
Nakit
Akış Nasıl Yapılır?
Öncelikle
dikkat edilmesi gereken konu, bu çalışmanın işletmenin karı veya zararıyla
ilgili bir çalışma olmadığıdır. Bu çalışma aslında, şirketin ödemeler
dengesinin bozulması durumunda, istenmeyen olayların önüne geçilmesini sağlayan
yürüyen bir sürecin tespitidir.
1.
Nakit akışta,
yapılan satışların paraya dönüşeceği tarihler belirlenir ve bunlar tahsilât
olarak o aylara girilir.
2.
Tahsilâtların
altına, aynı döneme rastlayan ilk madde ve malzeme veya ticari mal alımlarının
ödemeleri yazılır.
3.
Daha sonra, tahsilâtlar
hammadde ve mal alımlarının ödemelerinden düşülerek, işletmenin ana faaliyetinden
elde edilen nakit durumu tespit edilir.
4.
Bu tespitin
altına, o dönemde yapılacak tüm işçilik, pazarlama ve yönetim giderleri
yazılır. Genel giderler de düşüldükten sonra o dönemde nakit fazlası veya
eksiğinin olup olmadığı belirlenir.
5.
Bu çalışma eğer 3
ay, 6 ay veya imkân var ise 1 yıllık periyotlar halinde yapılırsa, gelecek
aylardaki karşılaşılabilecek nakit açıkları için işletmenin ne gibi önlem
alması gerektiğiyle ilgili uyarı sistemi kurulmuş olur.
Şirketler,
bulundukları sektörlerin genel şartları gereği, belirli bir maliyete,
girdilerini ödeme vadesine, satış fiyatına ve satış vadesine sahiptirler. Ayrıca, sabit üretim, satış ve yönetim
giderleri de aşağı yukarı 1 ay gibi kısa bir vadede ödenmektedir.
Ödemeler
dengesi de diyebileceğimiz nakit akışının, bu bileşenlerinin doğru
yönetilmesinin, bu tür belirsizlik ortamlarında birçok yararı bulunmaktadır.
Bunlara kısaca bakalım.
Nakit
Akış;
1.
Belirsizlik
dönemlerinin talep üzerinde yaratacağı psikolojik ve fiziksel etkilerin, satış
ve tahsilâtlarda oluşturacağı tahribatı öngörmemizi, tahmin etmemizi sağlar
2.
Belirlenen nakit
açıklarının nasıl kapatılabileceğiyle ilgili olarak önceden tedbir almamızı
sağlar
3.
Giderlerin
yeniden gözden geçirilmesini ve tasarrufların yapılmasını gündeme getirir.
4.
İşletme üzerinden
gerçekleşen kazançların, ortakların kişisel refahını arttırıcı yani halk tabiri
ile “ölü yatırım” a dönüşmesini engeller. Yani işletmeden kazanılanların
işletmeye harcanmasını sağlar.
5.
Nakit açıklarıyla
karşılaşılması muhtemel dönemler için, zorda kalınmaması amacıyla belirli bir
miktar nakdin “kara gün” parası olarak saklanmasını sağlar.
6.
İşletmeye
yapılacak yatırımların, yani yatırılacak paranın ne kadar süre sonra geri
kazanılabileceğini gösterir. Bu nedenle de işletmeye, satışı arttırmaya yönelik
yatırım yaptırma konusunda yardımcı olur.
7.
Isletmenin
faaliyetlerini yeniden gozden gecirmesine ve ozellikle her alanda “verimlilik”
calismalarini arttirmasina yol acar.
Görüldüğü
üzere, nakit akışı aslında tüm insanların bazen bilerek bazen ise farkında
olmadan kendi hayatları içerisinde sürekli yaptıkları bir muhakeme türüdür.
Ancak, bunun düzenli ve disiplinli bir şekilde, üstelik kâğıda dökülerek
yapılması, kişileri veya işletmeleri her zaman tedbirli kalmaya zorlar.
2008
yilinda baslayan ve tum dunyayi etkisi altina alan kuresel ekonomik krizin,
ozellikle Avrupa bolgesinde ciddi dalgalanmalara yol acmasi ve bu durumun 2012
-2015 yillari arasinda dunya ekonomi gundeminin ortasina oturmasi dikkate
alınırsa, işletmelerin, ulkemizin de bu kotu ortamdan etkilenme ihtimalini
dikkate alarak, ileriye dönük nakit akış çalışmalarını, satış tahminlerinden
başlayarak planlıyor olmaları ve beklenmeyen sürprizlerle karşılaşmalarını
engelleyecektir.
Artık
içerisinde bulunduğumuz bu yeni piyasa ortamı nedeniyle nakit akışını, bir
yaşam biçimi haline getirmemiz, özellikle belirsizlik döneminde
karşılaşılabilecek kötü sürprizleri ortadan kaldıran bir kurtuluş rotasına
sahip olmamız demektir.
Çalışma
hayatınızda başarılar dilerim.
Zafer
Balaban
Haziran
2012